Şair Nabi hacca gitmeye niyetlenir. Medine’ye yaklaştıkları sırada beylerden birinin ayağının Medine’ye doğru uzatarak, istirahat ettiğini görür. Onun bu gafleti ve hürmetsizliğine son derece üzülen Nabi, o anda gelen bir ilham ile şu naatı okur:
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır bu
Nazargâh-ı İlâhî’dir Makâm-ı Mustafâ’dır bu
Felekde mâh-ı nev Bâbü’s-Selâm’ın sîneçâkidir
Bunun kandîlî Cevzâ matla-ı nûr u ziyâdır bu
Habîb-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazîletde
Tefevvuk kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâil
Amâdan içti mevcûdât çeşmin tûtiyâdır bu
Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı kudsiyândır busegâh-ı enbiyâdır bu
Kafile yola devam eder. Nihayet sabah ezanı vaktinde Medine’ye gelirler. Şehre girerlerken, Mescid-i Nebi müezzinlerinin bir naat okuduğunu farkederler. Nabi, dikkatle dinleyince hayretten donup kalır. Çünkü bu kendisinin birkaç saat önce okuduğu naattır. Namaz bitip cemaat dağılırken, Nabi heyecan içinde müezzinin yanına varıp, okudukları naatı nereden duyduğunu sorar. Müezzin önce söylemek istemez. Fakat Nabi ısrar ve rica eder. Müezzin, “Bu gece, Allah resulü rüyamızda bize, ümmetimden Nabi isimli bir şair beni ziyarete geliyor. Bu zatın bana büyük muhabbeti vardır. Bu aşkını ifade etmek için şöyle bir naat yazmıştır. Siz bu naatı bu sabah, minarelerden beni ziyarete gelişi şerefine okuyun” der. Bunu duyan Nabi, orada bayılır.
Yorum bırakın